16 Mayıs 2011 Pazartesi

Ebru Sanatını merak eden yapabilir miyim diyen herkese tavsiye eder büyük bir sabır eşliğinde emeklerinin karşılığını alacaklarını müjdeler blog arşiveme son vererek saygılarımı sunarım.  
                                                                                            GÜLAY EYİNÇ

EBRUNAME

EBRUNAME


Ebrudaki görünen şu nukûşâta iyi bak,
Şuunât-ı ilâhîdir sıfatından ayan Hak
Nakş-ı sun'un pertevinden Hubb-u Rahman âşikâr,
Rûyetullah sırrıdır bu müsemmâdır her varak.

Zan etme ki bu eşkâlin hâlikıyız senle ben,
Gafil olup şirke dalma bir fâildir iş gören,
Fırça, çanak, boya, tekne vâsıtadır bilmiş ol,
Hep suver-i ilmiyyedir mezâhirde görünen.

Türlü türlü şekillerle arz-ı dîdâr eyleyen,
Kitâb, levha, sâir eşya zeyn-i envâr eyleyen,
Şuh ve câzip hatlarıyla kalb-i insan zevkiyâb,
Saltanat-ı ebrûdur bu aşk-ı izhar eyleyen.

Onaltıncı yüzyılında Turan ebru mebdei,
Orda zâhir olmuş amma burda bulmuş neş'eyi,
Yüce Türkler ülkesinde kemâl bulmuş bu hüner,
Rabbim dâim hıfz eylesin ebrû yapan zümreyi.

Ebru demek ebir demek yâni gökteki bulut,
Ab-ı rû da tutar mânâ su yüzüdür et şuhût,
Bir kelâm-ı farisîdir ebrû insan kaşları,
Her tevcihe sezâdır kim mânâsı da pek velût.

Kadîm ecdât yâdigarı müzeyyen bir san'âttır,
Tabiatten mülhem olan bu nakışlar mir'âttir,
Sâni-i Hak sun'undan hep kendi kendin seyreder
Nakış nakkaş şey-i vâhit bir vahdeti hikmettir.

Bu meslekte çok ustalar emek verip yetişmiş,
Biz yetiştik zevâline hepsi Hakka göç etmiş,
Büyük üstat Özbek Şeyhi Ethem Kâmi Efendi,
Hezar-fen, pür mârifet bu san'âtta pîr imiş.

Son zamanlar şems-i ebru gurub etmiş nâgihân,
San'atkârı kalmamış hiç, ne de işten anlayan,
Bir er çıkmış Üsküdar'dan ihyâ etmiş bu zevki,
İsmi hattât Necmeddin'dir tek üstatdır bu zaman.

Üstadımız Necmi Molla çığır açmış bu işte,
Azimkârdır, muktedirdir anlayışta sezişte,
Lâle sünbül karanfille bezendirmiş ebruyu,
Tâlim etmiş tâliplere zevâl yok bu gidişte.

Destizenkte ezilir hep renkli cism-i boyalar,
Sarı zırnık inatçıdır ebrucuyu oyalar,
Zırnık, lâhur, gül bahar, al ebruda hep esastır,
Bu dört renkle çok renk olur bu cümbüşte neler var.

Bu çeşitli boyaların cilvegâhı teknedir,
Rahm-i mâder gibi sanki reng-i vusla teşnedir,
Tekne içre kitre mahlûl bekler sırr-ı fıtratı,
Bazen tutar bazen tutmaz bir acâyip nesnedir.

Ayrı ayrı çanaklarda boyaların kıvamı,
Su, öd ile ayarlanır başlar işin devamı,
Kitreli su üzerine fırçalarla boyalar,
Serpilerek nakşedilir kâğda çıkar tamamı.

Târif gerçi kolay amma tatbikatta güçlük var,
Tecrübesiz yapılırsa insân olur bî karar,
Görünüşe aldanıp da çok kolaymış deme sen,
Bir ihtisas işidir bu âşık olan er yapar.

Mütenevvî şekillidir ebrûların sureti,
Battal, hatip, taramayla gör âsâr-ı kudreti,
Karanfille lâle sünbül papatyayla menekşe,
Taraklı da tezyin eder bu elvân-ı kesreti.

Ebru yapan seyredende gam kasâvet bulunmaz,
Gönülleri tenşit eder zevkle doyum olunmaz,
Yapan hayran, bakan hayran, alan, satan hep ayran,
Bu ebrudan zevk almayan ebrucuya yâr olmaz.

Nazar kıldık kâinata baktım mutlak ebruya,
Vech-i yâri âyan gördüm salât ettim bu Ru'ya,
Kenz-i mahfi tezâhürü aşk-ı Hüdâ nümâyan
Ebru görüp Allah dedim irdim kalbi duyguya.

Bî hududu zevk-i elvan ebruculuk san'âti,
Erbâbının nazarında çoktur onun kıymeti,
Her varakta sırr-ı cemâl âşikârdır zahidâ,
Bu ebrûlar, bu safâlar hepsi aşkın hikmeti.

Ben ebrûya âşık oldum düştüm onun peşine,
Leylâ gibi nazlar etti yaramadı işime,
Bir aralık isyan ettim görmedim hiç iltifat,
İnsaf edip yüzün güldü işler açtı başıma.

Besmeleyle tezgâh açıp ebru yapan kişiyiz,
Fırça ile su üstünde hüner satan kişiyiz,
Üstadımız Özbek Şeyhi hem Necmeddin hocadır,
Büyüklere boyun kesip Hakka tapan kişiyiz.

Ey Mustafa nakş-ı sevda sana neler öğretti,
Derûnunda duran nakkaş "Eynemâ"yı öğretti,
Bab-ı ebrû rehnümadır vech- bâkî fehmine,
Ârif olan bu ezharı bir noktadan seyretti.           


                                                                     Mustafa Düzgünman     
      

Ney Sesi Eşliğinde Ebru Seyri

Hikayeleriyle Birleşen Ebru Eserleri

Ebru Üzerine Düzenlenen Kitaplar

türk ebru kitapları
Kitabın adı:
Yazarı:
Yayın Yılı:
Yayınevi:
Edinme Adresi:
 Türk Sanatında Ebru
 M. Uğur Derman
1976
 Akbank Yayınları
 Antoloji
Kitabın adı:
Yazarı:
Yayın Yılı:
Yayınevi:
Edinme Adresi:
 Türk Ebru Sanatı
 Fuat Başar
 2000
 Gözen Yayınları
 Antoloji
Kitabın adı:
Yazarı:
Yayın Yılı:
Yayınevi:
Edinme Adresi:
 Siyah Beyaz Ebru
 Hikmet Barutçugil
 2004
 Ebristan
 İmge
Kitabın adı:
Yazarı:
Yayın Yılı:
Yayınevi:
Edinme Adresi:
 Efsun Çiçeği
 Hikmet Barutçugil
 2003
 Ebristan
 İmge
Kitabın adı:
Yazarı:
Yayın Yılı:
Yayınevi:
Edinme Adresi:
 Suyun Ruyası Ebru
 Hikmet Barutçugil
 2005
 Ebristan
 İmge
Kitabın adı:
Yazarı:
Yayın Yılı:
Yayınevi:
Edinme Adresi:
 Türk Ebru Sanatı
 Ahmet Çoktan
 1992
 Kendi Yayını
 Turkuaz
Kitabın adı:
Yazarı:
Yayın Yılı:
Yayınevi:
Edinme Adresi:
 Ebru
 Nedim Sönmez
 2001
 Verlag Anadolu
 Kitap Alemi
Kitabın adı:
Yazarı:
Yayın Yılı:
Yayınevi:
Edinme Adresi:
 Ebru Terimleri Sözlüğü
 Uğur Göktaş
 1987
 Anadolu Sanat Yayınları
 Sanat Kitabevi
Kitabın adı:
Yazarı:
Yayın Yılı:
Yayınevi:
Edinme Adresi:
 Yapım Yöntemleriyle Ebru Sanatı
 Salih Elhan
 2004
 Murat Yayınları
 Pandora
Kitabın adı:
Yazarı:
Yayın Yılı:
Yayınevi:
Edinme Adresi:
 Sudaki Nakış Ebru
 Turan M. Türkmenoğlu
 1999
 Milenyum Yayınları
 Webledi

12 Mayıs 2011 Perşembe

Ebru Sanatının Bazı Manevi Hususiyetlerine Dair...

   Sanatkâr kendini ya da kendisi ile ilgili bir şeyleri ifade etmek, yansıtmak kaygısında değildir. (Eğer böyle bir intiba hasıl oluyorsa , bu aslında sanatkarın üslûbunun ve renklerinin tabii aksinden ibarettir.) Hatta eserde tercih edilen motifler bile herhangi bir fikir ya da kavrama atıfta bulunuyorsa, sanatkarın ifade etme kaygısından değil, o desen ya da motifin ait olduğu kültür içerisinde kazanmış olduğu objektif değer ve sembolik mananın çağrışımlarından kaynaklanmaktadır.
Aslında ebrû ( geleneksel usuldeki ebrû ) bir içe yönelme, kendine yönelme, zahirde var olanı ve katman katman örtüleri sıyırarak zihni aslî benliğe doğru farkında olmadan bir seyahate alıştırma sanatıdır;tabii ki bu maksada uygun çalışanlar için. Ancak ebrû bu maksada ulaşmada esas yol değil, zihni ister istemez varlığı işgal eden fikir ve kaygılardan sıyırmaya, soyutlamaya bir vesile olma cihetiyle bir alıştırma ve yönlendirme, belki bir konsantrasyon vasıtasıdır.
Yani sanatkarın kendisi yada kendisine ait farz ettiği ne varsa onları ifade etmek değil, bilakis onlardan soyutlanarak kendisine bir yol aralaması söz konusudur. Diğer İslamî sanatların da ruhunda bu olmakla beraber, onlarda aynı zamanda Sanî-i Hakiki veya onun sanatlarına dair bir kısım objektif düsturları aksettirme, ifade etme gayreti hakimdir. Ebrû Sanatı`nın tabiatında ise sanatkarın iradesi özel olarak böyle bir amaca yönelmedikçe bu husus yoktur. Doğrudan soyutluk hakimdir.Kendine her daim hayran bırakmasının sebeplerinden biri de budur belki de kim bilir öyle değil mi?

NİÇİN TÜRK EBRUCULUĞU?

NİÇİN TÜRK EBRUCULUĞU
Ebru kağıdının batı ismi Türk Kağıdı veya Türk Mermer Kağıdıdır. Avrupa'da ebru üzerine yapılan meşriyatı'da içine alan "Buntpaper" (alacalı kağıt) isimli eserin girişinde, ebru'nun Türkistan'dan çıkmış olduğu belirtiliyor. Bizdeki ebru sanatkarları arasında söylenegelen rivayette, ebruculuğun gerçekten Buhara'da başladığı şeklindedir. Ebru sonra Büyük İpek yolu ile İran üzerinden Türkiye'ye Ebri ismini alarak gelir.
 
Ebru kağıdı üstünde buluta benzeyen renk kümeleri meydana gelmektedir. Bu yüzden bulutumsu bulut manasına gelen Farsça Ebri adının alan kağıtlar, yüzyıllar boyunca böyle anılmıştır. Ancak ebru kelimesi daha ahenkli bulunduğu için, sanat isim değiştirmiş ve galat olarak ebru kağıdı veya ebruculuk denilmeye başlanmıştır. EBRU: [(Aslı: Farsça Ebri = bulut renginde ve daha doğrusu, Çağatayca Ebre = Roba(elbise) yüzü kürk kabı]. Hare gibi dalgalı ve damarlı (kumaş kağıt v.s.) = (isim) Cüz ve defter kağıdı yapmak için kullanılan renkli kağıt. Ebru kelimesinin asıl olarak Ab-ru’dan geldiğini, bunun ise Fars dili kaidesine göre izafet terkibi manası ile yüzsuyu demek olmayıp, tavsifi terkip karşılığı suyüzü manası taşıdığını, çünkü bu sanatın suüstünde icra edildiğini söyleyenler de vardır. Kağıt üzerinde mermerdekine benzer damarlar görüldüğü için, Avrupalılar ebru kağıdına mermer kağıdı ( = papier marbre, marmor papieri marbled paper….) demeyi tercih etmişlerdir. Arap aleminde ise varaku’I-mücezza ( = damarlı kağıt) olarak tanınmıştır. Kâğıt süsleme sanatlarının en önemlilerinden biri… Bütün Osmanlı sanatlarında olduğu gibi usta-çırak usulü ile öğrenilen ve sanatçının iradesi dışında birçok değişkenden etkilenen bir sanattır.

11 Mayıs 2011 Çarşamba

EBRU SANATININ SOYUT RESMİ

Büyük bir sabır ve zahmet ile vücuda getirilen, kim tarafından, nasıl ve ne amaçla geliştirildiği tam olarak bilinmeyen ebru, Türklerde kağıdın süsleme sanatlarında kullanılmasıyla büyük aşama kaydetmiştir. Çeşitli bitkiler, çiçekler ve varaklar kullanılarak çeşitli kağıt üretimi yapılmış, paralelinde ebru sanatı da geliştirilmiştir.
Ebru tarih boyunca kelime anlamı olarak çeşitli biçimlerde ifade edilmiştir Bulut gibi, mermer damarları gibi renkli, dalgalı ve hareli şekillerle kağıtlara yapılan süsleme sanatı şeklinde tanımlanan ebrunun bazı kaynaklarda yüz suyu anlamına gelen "ab-ı ru" sözcüğünden geldiği söylenmektedir. Ebruda su üzerine bırakılan boya damlaları, düştükten sonra yayılırlar ve çeşitli şekiller oluştururlar. Sonuç olarak insan elinin de müdahalesi ile inanılmaz görüntüler çıkar ortaya…
Yaygın bir söylenişe göre de ebru kağıdı, buluta benzeyen renk kümleri meydana getirdiğinden Farsça'da "bulut gibi, bulutumsu" manasına gelen "ebr" kökünden türetilen "ebri" kelimesi ile anılmış, daha sonra söyleniş açısından "ebru" daha uygun bulunduğundan, bu sanat ebruculuk olarak adlandırılmıştır. Ebruda yaygın olarak kullanılan renklere bakıldığında, güneşli veya yağmurlu, açık veya kapalı bir gökyüzünü seyrediyormuş izlenimine kapılmak bundandır.
Çeşitli ülkeler ebruya kendi dillerinde, kendi bakış açılarına göre isimler vermişlerdir. Kağıt üzerindeki şekiller mermer damarlarına benzediğinden ve kağıda mermer görünümü verdiğinden Fransızlar ebruya papier marbre, İngilizler de marbled paper demişlerdir. Araplar ebru yerine, damarlı kağıt anlamına gelen varakü'l-mücezza sözcüğünü kullanmışlardır. Almanlar ise bu sanatı "Türkishch Papier" yani Türk kağıdı adıyla tanımışlardır. Bugün bile pek çok ülkede ebru Türk kağıdı olarak bilinmekte ve kullanılmaktadır.
Japonya'da tarihsel süreçte ebru tekniğine benzer bir teknik kullanılmıştır. Sumi ressamları, tuval üzerinde kullandıkları fırçaları temizlerken, suyun üzerinde biriken boyaları başka kağıda aktarmışlar ve "Suminagashi" adı verilen boyama tekniğini bulmuşlardır. Bilinen en eski suminagashi örneği 1112 yılına ait olan "Sanjuroku-nin Shu" adlı belgede göze çarpmaktadır. Metot olarak ebruya çok benzeyen bu sanat günümüzde hala yaşatılmaktadır. Ebru, Suminagashi gibi basit formlardan Hindistan, İran ve Türkler üzerinden günümüze kadar çeşitli değişimler geçirerek gelişmiştir. Desenler, içeriği ve manası olan soyut yapıtlar haline gelmiştir.
Ne şekilde isimlendirilirse isimlendirilsin ebru da diğer sanat dallarında olduğu gibi ortak paydasında doğayı yani her sanat gibi tüm güzellikleri içinde barındıran, gizemli bir iç yolculuğudur.

GEÇMİŞTE EBRU

Geçmişte ebru sanatının kullanıldığı başlıca alanlar şunlardır:
1-Ciltlerde yan kâğıdı olarak
2-Ebrulu Şemse ciltlerde
3-Çarkûşe ciltlerde (Kitapların yıpranmaması için kapakların dört köşesine konulan kâğıt)
4-Kıt’a, levha ve murakka’ların iç ve dış pervazlarında
5-Yazı koltuklarında
6-Yazılarda fon olarak
7-Mahfazalarda
8-Ferman kabı (kubur: içine hat malzemesi veya ferman konulan silindir şeklindeki kutu) olarak…

Ebru sanatı, yaşanan hayatın içindeki her şey gibi değişim ve gelişime ayak uydurmuş, günlük yaşamın içerisinde kendine haklı bir yer edinmiştir. Ebru, günümüzde diğer sanatlardan ayrılmış, başlı başına bir sanat haline gelmiştir. Çağın sanat akımları içerisinde yeni bir boyut kazanan ebru, günümüzde kağıt dışındaki yüzeylere de uygulanabilmektedir.

9 Mayıs 2011 Pazartesi

EBRUNUN ÇEŞİTLERİ

Battal Ebru:  En eski ve en sade olan ebru çeşididir. Boyaların kitreli suda oluşturduğu desene müdahale edilemez. Önemli olan boyaların koyu renkten başlanarak açık renge doğru fırça yardımı ile serpilmesidir. Boyalar daha sonra kağıda geçirilir. Basit bir ebru çeşidi gibi görünmekle birlikte, boyaların yüzeyde eşit miktarda ve büyüklükte dağılmasını sağlamak, özellikle ebru yapmaya yeni başlayanlar için kolay değildir. Diğer ebru çeşitlerine geçebilmek için önce battal ebruyu doğru yapmak gerekir.
Değişik battal ebru türleri vardır: Az veya tekk ile yapılan Zemin Battal, Mustafa Düzgünman’ın geliştirdiği bir ebru tarzı olan ve içinde milimetrik desenler bulunan Tarzı Kadim, sarı-lacivert lahor kullanılarak yapılan Ethem Efendi Battalı, çam terebenti katılmış boya serpilerek yapılan Neftli Battal, Gelgit veya şal ebrusu üzerine fırça yardımıyla hazırlanan Somaki (Mermer) Ebrusu, zemine zıt renklerde serpmeler yapılarak oluşturulan Serpmeli Battal.
Gelgit Ebrusu: Gelgit ebrusu yapılırken önce battal ebru hazırlanır. Sonra ince bir çubuk yardımıyla üzerine paralel çizgiler çekilerek oluşturulur. Boyalar ince bir telle sağa sola, yukarı aşağı hareket ettirilir.
Şal Ebrusu: Gelgit ebrusu yapıldıktan sonra gene ince bir çubuk yardımıyla enine 3 adet, boyuna da 2 adet (S) harfi, bunların aralarına da istenildiği gibi kavisler çizilerek hazırlanır.
Taraklı Ebru: Ebru teknesinin eninden 5 mm. küçük tahtalarla, belli aralıklarla dizilmiş toplu iğne, tel veya ince çiviyle hazırlanan taraklar kullanılarak yapılır. Teknede önce gelgit ebrusu oluşturulur, daha sonra gelgit enine hazırlandıysa boyuna, boyuna hazırlandıysa enine tarak yardımıyla tarama yapılır. Eğer istenirse üzerine enine ve boyuna (S) harfleri çizlerek, taraklı şal ebrusu da oluşturulabilir.
Hafif Ebru: Daha sonra üzerine yazı yazmak için oluşturulan, uçuk ve pastel renklerde cansız ebrulardır. Bu ebru türünde yazı ön plana çıkar. Hazırlanan kitreye su, boyalara da damlalık yardımıyla öd ve su ilave edilerek oluşturulan malzeme ile yapılır.
Akkase Ebru: Aynı kağıda iki ayrı ebru deseni aktarılır ve temeli hafif ebruya dayanır. Hafif ebru yapılmış kağıt kuruduktan arap zamkı kullanılarak boya tutmaması istenen bölüm kapatılır ve kağıt yeniden tekneye yatırılır. İkinci ebruda kullanılan renkler daha koyudur. Bu ebru türünün ortasında yazım için bir boşluk bırakabileceği gibi kağıdın üzerine arap zamkı ile yazı da yazılabilir.
Kumlu-Kılçıklı Ebru: Teknenin iyice kullandıktan sonra dibinde kalan kitreden oluşturulur. Kitrenin kirlenmesiyle oluşan mukavemet ve boyadaki su oranının az olmasıyla, teknede boyada çatlaklar oluşturmasıyla elde edilir. Kumlu ebrular, özellikle levhalarda bordür olarak kullanılmaktadır.
Yazılı Ebru: Arap yazı ile yazılan yazıların olduğu kısım boya almaz ve o bölüm boş kalır. Yazılı ebruyu hem hat, hem de ebru sanatıyla uğraşan sanatçılar yapmışlardır. Düzeltilmesi çok zordur.
Hatip Ebrusu: Ayasofya Camii Hatibi Mehmet Efendi’nin buluşu olduğundan bu isimle anılmaktadır. Zemine battal ebru yapılır. Sonra hatip ebrusunda kullanılacak renkler seçilir. Tekneye boyuna ve enine olmak üzere 4-5 adet eşit aralıklı boya damlatılır. Burada boyaların çaplarının eşit olmasına dikkat etmek gerekir. Daha sonra üzerlerine çubuk yardımıyla şekil verilir.
Çiçekli Ebru(Necmettin Ebrusu): 1918 yılında Necmeddin Okyay ile birlikte noktalar çiçek motiflerine dönüşmüştür. Bu tarz ebrular bulanın adıyla Necmeddin Ebrusu adı ile anılmaktadır. Zemine battal ebru yapılıp, üzerine çubuklar yardımıyla gelincik, lale, karanfil, papatya gibi çekler yapılarak oluşturulur.
Koltuk Ebrusu: Sülüs nesih kıtalarda nesih yazının iki yanındaki koltuk denilen alanlara yapılır. Küçük boyutlarda ve fazla miktarda yapılan bu ebru türünün yapılışı çiçekli ebruya benzer.
Bülbül Yuvası: Battal ebrusu üzerine bir biz ile dıştan içe doğru sarmal şekiller çizilerek oluşturulan ebru çeşididir. Pek çok kullanım alanı vardır ancak daha çok yazı etrafında dış pervaz olarak kullanılır.

İSMEK KURULUŞU DİLİYLE EBRU SANATI

SUYA YAZILAN YAZININ EŞSİZ GÜZELLİĞİ
Tarih boyunca hattatlar, nakkaşlar, müzehhipler, ressamlar, mimarlar ve daha pek çok sanatkar, var olan güzellikleri gözler önüne serme çabası ile sanat alemlerinde birer ışık olma görevi üstlenmiş ve geleceği aydınlatan birer nefer olmuşlardır. Bütün Osmanlı sanatlarında olduğu gibi ebru da zorlu, emek isteyen, geri dönüşü ve  tekrarı olmayan, çok değişkenli usta-çırak usulü ile öğrenilen bir sanattır. Ebrular yani kağıdın üzerinde beliren renkli hareler, bazen yapım tekniğiyle bazen desenin yarattığı çağrışımlarla, bezen de deseni yaratan sanatçının adıyla anılırlar.
Ebru sanatı icra eden nice ebruzen de, hayal dünyalarında gizli olan şekilleri suya yansıtma, bununla da yetinmeyip bu imgeleri maddi dünyada kalıcı hale getirmek için doğanın kalbinde gizli malzemelerle, yaşam kaynağı suyun üzerinde birbirine hiç karışmadan yüzen renkler harmonisi oluşturma görevini üstlenmişlerdir sanki…
Bir diğer anlamda eşsizliği dokunuşlarda gizli olan ve her defasında yeni yeni ifadeler kazanan bir kağıt boyama sanatıdır; ebru… Başka bir ifadeyle de, suyun üzerine resim çizme sanatı denilebilir…
Geleneksel Türk El Sanatları içerisinde özel bir yere sahip olan ebru, Türk kültüründeki süsleme anlayışının, güzellik, estetik ve zerafetinin bir simgesidir. Ebru, tekne içinde oluşturulan o uçsuz bucaksız dünyanın, sonsuz renk kombinasyonları ile kağıda aktarılarak ölümsüzleştiği bir abide gibidir…
Ebrunun felsefesi itibariyle de farklı dünyalara kapı aralamaktadır. Ebruda bulut gibi şeffaf bir güzellik saklıdır. Bir şafak ya da grup vakti, kırmızı, sarı, lacivert ve mavinin muhteşem uyumundan bir ebrunun şekillendiği görülür. Yine bazı gecelerde gökyüzünün geniş bir ebru teknesi olduğu ve usta bir fırçanın  lacivert, mavi ve ışıklı beyazın tüm ayrıntılarıyla şekillendirdiği bir sanat zahir olur. İşte sanatkarların da yaptığı, bu semavi güzellikleri yeryüzüne aksettirmek ve kağıt üzerinde ebedileştirmektir. Bu anlayış içerisinde ebru teknesi genişler, genişler… Ebrucunun benlikten uzaklaşan gönlü gibi genişler… Ve gittikçe bir kainata benzer…
          Ve sözün özü, kainatı yüreğinde taşıyan eşsiz bir el sanatıdır ebru…

DÜNYAYA EBRU ÖĞRETEN ADAM

Dr. Mehmet Refii Kileci, Osmanlı mirası ebru sanatını yurtdışında tanıtan bir isim. Hollanda’da yaşayan sanatçı, dünyanın farklı bölgelerinde yaptığı gösteriler ve açtığı kurslarla, İslam’ın sanat ve estetik boyutunu sergiliyor.

Sene 1977. Türkiye’nin siyasi ve sosyal çalkantılarla sarsıldığı yıllar. Öğrenci olmanın, okumanın, hele üniversite bitirmenin çok meşakkatli olduğu bir dönem. Bu buhran günlerinin tam göbeğinde, İstanbul’un tarihî Süleymaniye Kütüphanesi’nde bir ebru kursu düzenlenir. Bu kursu ilginç kılan, cumhuriyet döneminde bir ilk olmasıdır. Bir İslam sanatı olarak bilinen, bu coğrafyaya Orta Asya’dan giren; ama Osmanlı’da zirveye çıkan ebru, o yıllarda unutulmaya yüz tutmuştur. Hatta öyle ki, rahmetli Mustafa Düzgünman ve onun talebesi ünlü neyzen Niyazi Sayın dışında bu işi bilen ve icra eden kalmamıştır. Bu şartlar altında Kültür Bakanlığı’nın düzenlediği kursun katılımcıları da oldukça heyecanlıdır haliyle. O dönem imam hatip öğrencisi olan Mehmet Refii Kileci de kursiyerler arasındadır. Niyazi Sayın gibi bir ustanın çırağı olur ve en büyük hayalini gerçekleştirir. İşte o ilk ebru kursunun genç ve heyecanlı öğrencisi, bugün dünyanın dört bir tarafında ebru kursları düzenliyor, farklı milletlerden öğrencilere ebru dersleri veriyor.
Ebrunun Felsefesi                                                                          Bazı günler, şafak veya gurup vakti ufka bakarsanız; kırmızı, sarı, lacivert ve mavi renklerin en ilahi tonları ile, bulutlardan bir ebrunun daha doğrusu ebrinin şekillendiğini görürsünüz. Yine bazı gecelerde, bulutlu semalar kadar geniş bir ebru teknesine, mehtabın usta fırçasıyla lacivert, mavi ve ışıklı beyazın bütün nüanslarını serpiştiriverdiğine elbet rastlamışsınızdır.

İşte sanatkar dedelerimiz, bir anda değişip kaybolan bu semavi güzellikleri yeryüzüne aksettirerek, onların ağaç yeşiline ve toprak rengine olan hasretini giderdikten sonra, bu şahane tabloyu kağıt üstünde de ebedileştirmeyi bilmişlerdir. Bu anlayış içerisinde tanrısına boyun kesen sanatkarın benlikten uzaklaşan gönlü, sanki ebru teknesinde şekillenmiş gibidir. Artık o zaman büyümeye başlayan ebru teknesi derya kadar genişler, genişler ve kainata döner. Ebrucunun gönlü gibi.

Hz. Ali ne güzel buyurmuş "Sen kendini küçük bir cisim sanırsın, halbuki bütün bir alem sen de
dürülüp
bükülmüştür." 
          Ebru Sanatı İle İlgili Faydalı Bilgiler.
  • Ebru yapımında kesinlikle kaliteli malzemeler kullanmanız gereklidir. İyi ezilmemiş boyalarla veya kalitesiz kıvam artırıcı maddelerle ebru yapmaya çalışmak, iyi sonuçlar vermeyeceği için, çalışma isteğinizi kıracaktır.
  • Ebru yapacağınız mekanı çalışmaya başlamadan önce güzelce temizlemezseniz, ebru çalışırken tekneye düşen tozlar, çalışmalarınızda ciddi zararlar meydana getirir.
  • Tekneyi üstüne koyacağınız çalışma masasının yüksekliği, rahat çalışabileceğiniz yükseklikte olmalıdır.  Fazla alçak veya fazla yüksek masalarda çalışmak vücudunuzda özellikle belinizde ağrılara sebep olabilir.
  • Çalışma odanızdaki ışığın tekneye bakış açısını, tekneye serptiğiniz boyaları en rahat görebileceğiniz noktaya göre ayarlayın. Özellikle yeni hazırlanmış olan ebru sıvıları (deniz kadayıfı ile hazırlanmış su) berrak olduğu için çalışırken uygun ışık açısını bulmanız fırçadan suya serpilen boyaların yerlerini daha net görmenizi sağlar.
  • Çalışma yerinizin sıcaklığının normal oda sıcaklığında olması hem sizin hem de ebru yapımı için en uygun olanıdır.
  • Ebru yapımı çok zevkli olduğundan, zamanın nasıl geçtiğini fark edemeyebilirsiniz, bu yüzden oturarak ebru yapmanız vücudunuzu daha az yoracaktır. (yorucu değilmiş gibi görünse de ebru yapmak gerçekten yorucu bir iştir.)
  • Ebru yapacağınız sıvıyı hazırlarken kireçsiz ve temiz su kullanmanız gereklidir.
  • Deniz kadayıfı hazırlarken genellikle 2 - 2,5 tepeleme yemek kaşığı kadar (bu oran değişebilir, zamanla uygun ayarı yakalarsınız) deniz kadayıfını 5 litre ılık su ile, ve her defasında 10 ar dakikadan 30 dakika ara vererek ve 3 tekrar yaparak karıştırmanız, kadayıfın tamamen erimesini sağlayacaktır.
  • Deniz kadayıfını hazırladıktan sonra 6 saat kadar beklemeniz yeterlidir.
  • Ebru yapacağınız suyu, ağzı geniş bir kovada ve elektrikli mikserle karıştırmanız, daha iyi sonuç verecektir.
  • Deniz kadayıfı kullanılarak hazırlanmış sular belirli bir süre bekledikten sonra genellikle daha yoğun bir hale gelir bu yüzden yeniden su ilave etmeniz gerekir.
  • Su ilavesini azar azar yapmanız ve doğru ayarı bulmanız zaman alabilir, sabırlı olup acele etmemeniz, fazla su katıp sıvıyı fazla sulandırmanızdan daha iyidir. Fazla yoğun sıvıya su ekleyerek normal kıvamına getirmeniz mümkündür ama çok sulanmış olan sıvıya bir şey yapamazsınız.
  • Çiçekli ebruların zeminini; aynı rengin farklı tonlarından hazırlamanız, zeminin estetik açıdan daha güzel görünmesini ve yaptığınız çiçeğin daha belirgin olmasını sağlar.
  • Özellikle çiçekli ebru zeminlerinde neftli (terebentin) boya kullanmanız hem zeminin güzelliğini artırır hem de teknenize düşen tozların sebep olduğu hataların daha az görünür hale gelmesini sağlar.
  • Çiçekli ebru zemininde ilk sırada serptiğiniz boyaların tekne üzerindeki görüntüsünde geniş boş alanlar (boya düşmemiş) varsa bizinizle gel-git yapmanız bu boşlukların sıklaşmasını sağlayacaktır. Bu da ebruyu kağıda aldıktan sonra, boyasız kalan bölümlerin zeminde fazla sırıtmasını engeller.
  • Yaptığınız ebrunun renklerine daha uygun farklı renklerde kağıtlar kullanmanız ebrunuzun kağıt üstünde daha güzel görünmesini sağlayabilir.
  • Ebruyu kağıda alırken; bir köşeden başlayarak, kağıdı yatırdığınız noktadan tekrar geriye kaldırmadan, yavaşça ve hava boşluğu bırakmayacak şekilde kağıdı suya yatırmanız gereklidir.
  • Kağıdı tekneden alırken, teknenizin kenarını temizlemeniz ve bu kenara kağıdı sıyırarak almanız hem fazla sıvının teknede kalmasını hem de ebrunun daha kolay kurumasını sağlar.
  • Sıcak havalarda ebru yaparken kesinlikle kağıdı sıyırarak almanızı tavsiye ederim. Sıyırmadan alırsanız boyaların belli bir süre sonra kağıdın üstünde akarak dağıldığını ve kağıdın çok fazla buruştuğunu görürsünüz.


...

SU NAKIŞ TUTMAZ DİYEN BURA GELSİN!!!                                                                                        
                                                                    Hz.MEVLANA
Ebrulu Ürünler



Dokusu Ebru atölyesinde ebru desenleri kumaşla buluşuyor. Her ebru tektir: Ebru sanatını diğer sanatlardan ayıran özelliklerin en önemlilerinden birisi de; yapılan hiçbir ebrunun aynısınıntekrar yapılamamasıdır. Ebru sanatı nın bu özelliğinden yola çıkarak, 1. kalite malzemeler kullanarak, her bir parçası sanatçılar tarafından özel olarak elde imal edilen; ebrulu eşarp, fular, kravat ve seramik ürünleri kendi kullanım alanlarında kendilerine hayran bırakmaktadırlar.

EBRU SANATI

Ebru Sanatı
Gerek icrası esnasında kullanılan malzemeler, gerek yapılış biçimi ve gerekse geleneksel yönü ile diğer görsel sanatlardan birçok farklılıkları olan bir sanat dalıdır. Kabaca ebru; akışkanlığı kitre gibi kıvam artırıcı maddeler ile katılaştırılmış suyun üzerine serpilen, suda erimeyen boyaların meydana getirdiği desene, hiç müdahale edilmeden veya “biz” adı verilen aletler yardımı ile su yüzeyindeki boya damlalarına şekiller verilerek elde edilen desenin kâğıt üzerine aktarılması sonucu meydana gelen sanattır.

5 Mayıs 2011 Perşembe

ebru sanatı eserleri

engüzel ebru sanatı fotoğrafları

Ebru Ustaları Hakkında Bilgiler.

Şebek Efendi
1608 yılında yazılmış ve ebruyla ilgili elimizdeki en eski eser olan Tertib-i Risale-i Ebri’de Şebek Efendi’den “Allah ona rahmet etsin” duası ile bahsedildiğine göre ölümünün bu tarihten önce gerçekleştiği anlaşılıyor. Yine aynı eserde geçen “Nüsha-i Şebek” sözünden de, ebru hakkında bilmediğimiz bir eser sahibi olduğu meydana çıkmaktadır.  Ebrularındaki gevşek görünüşün formülü de bu eserde verilmekle birlikte, o ebruları diğerlerinden ayırabilmek için gereken bilgiye sahip değiliz.
Hatib Efendi
Ayasofya Camii’nin hatibi olması sebebiyle Ayasofya hatibi veya sadece Hatip diye anılan Mehmed Efendi’nin doğum tarihi bilinmiyor. Nisan 1773 tarihinde vefat etmiştir. Bu büyük sanatkarın ebruları o devirde yapılan işlerde daima kullanılmıştır, renklerinden ve üslubundan hemen tanınır. Hatip Mehmed Efendi Hatip Ebrusu diye anılan ebru tarzının mucididir. Hocapaşa’daki evinde çıkan yangında, eserlerini kurtarmak isterken kendisi de beraber yanmıştır. Sanat tarihimizde Hatip Ebrusu denilmekle onun buluşu olan ebru tarzı anlaşılır. Hatip’in ebrusu denilirse hangi tarzda olursa olsun onun tarafından yapılan, onun elinden çıkan ebru kağıdı anlatılmak istenir.
Şeyh Sadık Efendi
Buhara’nın Vabakne şehrinde doğan ve Üsküdar Sultantepesi’nde Özbekler Dergahı şeyhliğinde bulunan Sadık Efendi’nin hayatı hakkında fazla bilgimiz yoktur. Ebruculuğu Buhara’da iken öğrendiği ve iki oğluna (Edhem ve Nafiz efendiler) da öğrettiği bilgimiz dahilindedir. Dergahtaki kabir kitabesinden 11 Temmuz 1846 yılında vefat ettiği anlaşılmaktadır.

Hezarfen Edhem Efendi
Geçen asrın ebrucuları arasında en maruf olanı Üsküdar Özbekler Dergahı Şeyhi İbrahim Edhem Efendi’dir. Özbek Türklerinin kurduğu ve Hacca giden Türkistanlılar’ın İstanbul’daki uğrak yeri olduğu için bu isimle anılan dergahın Milli Mücadele tarihimizde de çok önemli bir yeri vardır. Çünkü, Milli Mücadeleye inanarak Anadolu’ya geçecek olan asker veya sivil önemli şahsiyetlerin birçoğu, İstanbul’daki son gecelerini burada geçirirler ve ertesi sabaha karşı Samandıra üzerinden yola çıkarlardı. Fen ve sanat tarihimizde Edhem Efendi’nin önemli bir yeri olması gerekirken, unutulup gitmiştir. Edhem Efendi’nin doğu ve batı kültürünü şahsında toplamış kıymetli bir hariciyeci olan torununu tanıyanlarınız muhakkak bulunur, Washington büyükelçisi merhum Münir Ertegün. Ya da yakın zamanda kaybettiğimiz ve dergahın kabristanına defnedilen önemli müzik adamı Ahmet Ertegün’ü.  Günümüzde ebru sanatını aynı tekkede icra eden Eda Özbekkangay’da yine Edhem Efendi’nin torunlarındandır
Sami EfendiZamanının en maruf hat üstadlarından biri olan Sami Efendi (1838 – 1912) Hezarfen Edhem Efendi’nin yakın arkadaşı olması sebebiyle ebruculuğu ondan öğrenmiş, fakat meslek edinmemiştir. Hattat Şevki Efendi’nin (1829 – 1887), en güzide öğrencisi Bakkal Arif Efendi (1830 –1909) için yazdığı Sülüs-Nesih meşk murakkaı’nın (hocanın hattı öğrenmesi için öğrenciye yazdığı yazıların albümü) etrafını süsleyen ebrular Sami Efendi eli ile yazılmıştır.
Aziz Efendi
Sülüs-Nesih yazılarında Bakkal Arif Efendi’nin en önde gelen öğrencisi olan Şeyh Aziz Efendi de (1871 – 1934) Özbekler Dergahı’na devamı sırasında Edhem Efendi’den ebruculuk öğrenmiş ve amatör zevk ile bu sanata karşı ilgisini sürdürmüştür
Sami EfendiZamanının en maruf hat üstadlarından biri olan Sami Efendi (1838 – 1912) Hezarfen Edhem Efendi’nin yakın arkadaşı olması sebebiyle ebruculuğu ondan öğrenmiş, fakat meslek edinmemiştir. Hattat Şevki Efendi’nin (1829 – 1887), en güzide öğrencisi Bakkal Arif Efendi (1830 –1909) için yazdığı Sülüs-Nesih meşk murakkaı’nın (hocanın hattı öğrenmesi için öğrenciye yazdığı yazıların albümü) etrafını süsleyen ebrular Sami Efendi eli ile yazılmıştır.
Aziz Efendi
Sülüs-Nesih yazılarında Bakkal Arif Efendi’nin en önde gelen öğrencisi olan Şeyh Aziz Efendi de (1871 – 1934) Özbekler Dergahı’na devamı sırasında Edhem Efendi’den ebruculuk öğrenmiş ve amatör zevk ile bu sanata karşı ilgisini sürdürmüştür
Sami Okyay
Necmeddin Okyay’ın ortanca oğlu Sami Bey 1910!da Üsküdar’da doğmuş, bu sanatı babasından öğrenerek çığır açacak eserler vermiştir. Aynı zamanda ince bir tezhib, hak (oyma), lake (rugan) ve şemse tarzı cilt sanatkarı olan merhum Sami Okyay  Şark Tezyini Sanatlar Mektebi’nde  öğretmenken yakalandığı peritnoitten 12 Haziran 1933 yılında vefat etmeseydi meşgul olduğu sanat dallarına muhakkak ki başka yenilikler de getirecekti. Yirmi üç yıllık kısa ömründen geri kalanla şaheserleri bu sözlerimizin en kudretli şahitleridir.

Sacid Okyay

Necmeddin Okyay’ın küçük oğlu olan Sacid Okyay (doğ. 1915 - Üsküdar) 1936 yılında Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’nde, Şark Tezyini Sanatlar Şubesinin açılışından  1973 yılında emekliye ayrılmasına kadar geçen zaman içinde ebruculuk ve eski tarz cilt hocası olarak vazife görmüş başarılı eserler vermiştir . Mustafa DüzgünmanŞUBAT 1920'de İstanbul Üsküdar'da Sultantepe'de doğdu. Babası, aynı semtteki Abdülbâki Efendi ve Aziz Mahmud Hüdâyî Camilerinin imamlığını yapan Saim Efendi'dir. İlk tahsilini tamamladıktan sonra babasının Üsküdar çarşısındaki aktar dükkânında çalışmaya başladı. 1938 yılında, annesinin dayısı hattat Necmeddin Okyay onu, hocalık yaptığı Devlet Güzel Sanatlar Akademisi'nin Türk Tezyinî Sanatları Bölümü'ne kaydettirdi. Burada Necmeddin Okyay'dan eski tarz cilt ve ebru öğrenerek kısa zamanda kabiliyetiyle dikkati çekti, diğer kıymetli hocalardan da faydalandı. Ancak hayat şartları sebebiyle bir müddet sonra okuldan ayrılarak tekrar baba mesleği olan aktarlığa döndü. Vefatına kadar titizlikle sürdürdüğü bu meslekte işinin ehli güvenilir bir esnaf olarak tanındı.
Akademi'deki talebeliği yıllarında "şemse" denilen klasik cildin güzel örneklerini imal eden Düzgünman, bir müddet sonra o sırada taliplisi çok az bulunan bu sanatı da terketmek zorunda kaldı. Özellikle 1957'den itibaren daha fazla zaman ayırdığı ebruculukla meşguliyetini ise ölümüne kadar sürdürmüştür.
Çeşitli konularda yeniliğe açık olduğu halde ebru sanatında klasik anlayışa sımsıkı bağlı kalan ve bu hususta modern uygulamalara iltifat etmeyen Düzgünman, ebruculukta kendisini geçtiğini söyleyen hocası Necmeddin Okyay'ın bu sanata kazandırdığı çiçekli ebru çeşitlerine papatyayı eklemiş, ayrıca çiçek şekillerini de ıslah etmiştir. 1940'ta başlayıp ölümüne kadar elli yıl süren ebruculuğu sırasında, 1967'den itibaren çeşitli sergiler açan ve bazı sergilere katılan Düzgünman, hem eserleriyle hem de yetiştirdiği öğrencileriyle bu sanatın tanınmasına ve yayılmasına hizmet ederek son otuzbeş yılın ebruculuğuna adeta damgasını vurmuş bir sanatkardır.
Mustafa Düzgünman, ebru sanatı dışında dinî mûsikiyle de meşgul olmuş ve tasavvuf zevkini, Hafız Eşref Ede'den almıştır. Muzıka-i Hümâyun'da yetiştiği için "Mızıkalı" lakabıyla anılan Hafız Muhittin Tanık, Üsküdar'daki Çarşamba Rifâî Dergâhı şeyhi Hayrullah Tâcettin Yalım ve Üsküdar Rifâî Âsitânesi şeyhi Hüsnü Sarıer gibi kıymetli hocalardan istifade etmiştir.

Aziz Mahmud Hüdâyî Camii'nde uzun yıllar cuma günleri iç ezan ve teravih namazı aralarında ilahi okuyuşuyla iyi bir icracı olarak da tanınan Düzgünman'ın, bir kısmının güftesi de kendisine ait olmak üzere değişik makamlarda bestelediği yirmi kadar ilâhisi vardır. Onun bestekârlık tarafını gösteren ve son yılların dinî mûsiki repertuvarı açısından ayrı bir önem taşıyan bu ilahiler, vefatından önce yakın arkadaşı neyzen Niyazi Sayın tarafından notaya alınarak tesbit edilmiştir. Ayrıca vaktiyle meşkettiği dinî eserleri son zamanlarında banda okuyarak tesbit edilmelerini sağlamıştır.


1953'ten 1979'a kadar yirmialtı yıl müddetle Aziz Mahmud Hüdâyî Dergâhı'nın türbedarliğını yapan Düzgünman, halk ağzıyla koşma tarzında şiirler de yazmıştır. Bunlar arasında, ebrunun tarihçesi, özellikleri ve mahiyetini anlatan yirmi kıtalık "EBRUNAME" en tanınmışıdır.


Kıymetli tesbihler, yazı levhaları, kendi ebruları, şemse tarzında yaptığı kitap kapları, kutu ve çerçevelerden oluşan koleksiyonu halen ailesinde bulunmaktadır. Ayrıca eski tarz körüklü fotoğraf makinasıyla 1000'e yakın hat örneğini emüsyonlu cama tesbit etmiş, bazıları "Kalem Güzeli" (Ankara,1981) ve "İslam Mirasında Hat Sanatı" ( İstanbul, 1993 ) adlı eserlerde yer alan bu fotoğraf camlarının asılları, daha sonra kendisi tarafından Türkpetrol Vakfı'na hediye edilmiştir. 12 Eylül 1990 Çarşamba günü vefat eden Mustafa Düzgünman'ın kabri, Karacaahmet Mezarlığı'ndadır.
 Niyazi Sayın:Ney virtüözü ve tesbih ustası büyük sanatkarımız Niyazi Sayın (doğ 1927 – Üsküdar), dini musikide de ilk hocası olan Mustafa Düzgünman’dan ebruculuğu öğrenmiş ve kendi ifadesiyle ebrunun yirmi beş çeşidini yapmış, ayrıca Mehmet Efendi’nin sırrını yıllarca gizlediği (?) ebruyu da başarmıştır. (bkz Hayat Mecmuası, 25-1976). Ancak, bu iddiaları taşıyan ebrularını sanat aleminde henüz sergilemediği ve sırlarını açıklamadığı için, sadece haberiyle yetiniyoruz. 
Alparslan Babaoğlu
1957 yılında Ankara’da doğdu.İlk ve ortaöğrenimini Ankara ve Erzurum’da tamamladı. Devlet bursuyla gönderildiği İngiltere’deki Elektronik Mühendisliği eğitimini 1979 yılında, aynı dalda yüksek lisans eğitimini 1980 yılında tamamlayarak yurda döndü. Mühendislik hayatını bir kamu kurumunda yönetici olarak sürdüren Alparslan BABAOĞLU, evli ve Elif ve Burak isimlerinde iki çocuk babasıdır.
1984 yılında Topkapı Sarayı Nakışhânesi’ne devam ederken başladığı ebru yapımını aralıksız sürdürmektedir. 1985 yılında ustası merhum Mustafa DÜZGÜNMAN ile tanıştı ve 1989 yılında kendisinden ebru sanatının öğretilmesi ve icrâsı konusunda icâzet aldı. İlk kişisel sergisini 1990 yılında Topkapı Sarayı’nda açtı, aynı yıl Washington D.C.’de ikinci, 1991 yılında memleketi olan Çorum’da üçüncü ve 1999 yılında Yıldız Sarayı Çit Kasrı'nda dördüncü kişisel sergisini açtı. Sayısız karma sergiye katıldı.  1999 yılında Neyzen Sadreddin ÖZÇİMİ'ye icazet vermiştir

Ebrunun Dörtlükle Anlatımı Bir de!

Önce “aşk suya düştü,”
Sonra “su aşka yenik düştü”…

Aşka düşecek gibi boya,
Damla, damla düşüyor suya.
Son verip sudaki uykuya,
İner Yusuf ile kuyuya..

Su suskundur kuyuda
Aşk Züleyha'da uykuda
Kervan suda, aşkı bulduya
Suda gül, gülde aşktır Ebruda..

İskender Pala Hocamızın 'Ebruli' Yazısı

Geldiler...Söz yerde kalmasın dediler, kucaklamaya geldiler.Geldiler; güzellik katmak için cümle güzel sözlere. Ve özüne ufuklar açabilmek için sözün, yağmur yağmur yağmaya bulutlar getirdiler. Yazıların çevresine nisan nisan göklerden, mermer mermer damarlardan ziynetler kondurdular. Dalga dalga, çiçek çiçek, renk renk bulutlar getirdiler ve adına bulutumsu, bulut renginde, bulutlu mânâsına ebrî dediler, peşisıra akşamları savurdular.

Geldiler...
Önce sevgilinin kaşındaki kıvrıma, sonra kız çocuklarına ebrû diye ad koyup şânını yücelttiler bulutumsuyu âleme destân eylediler. Avrupa'da "Türk kâğıdı" Arapta "mücezza" adıyla süslendi kâğıtlar damar damar. İlk örneğini Buhârâ semalarındaki bulutlardan almıştı ebrû; ilk gözyaşını Türkistan yaylalarında bıraktı kıvrım saçlı güzel. Durgun sularına ay düştü çeyiz sandıklarına istiflenen şiirlerin ve bir fesleğen yaprağına yazıldı berrak âmentüler. Anadolu'ya getirdiğinde kar çiğnemekten yorgun esir tacirleri bu Çiğil güzelini, İstanbul tahtında Muhteşem Süleyman oturuyor, Fuzulî, "ilim bir kıyl ü kâl imiş ancak" diyordu.

Geldiler...
Budaksız çam ya çinkodan tekneler yapıp içine bal kıvamında kitreli sular doldurdular. Desteseng ile ezdiler bir mermer üzerinde boyalarını ve merhem merhem sakladılar kavanozlarda eleğimsağmalara öykünerek Lahor'dan, Bedahşan'dan, Bengal'den insanlar kendine rastlıyordu renklerinde... Çividî topraklardan, kırmız böceğinden, kibrît-i ahmerden... At kuyruğu fırçalar ile serptiler boyaları semender renkli tekneye ve gönüllerinden geçeni nakşettiler Ayvazovski dalgalarının köpüklerine âraf kuşları gibi.

Geldiler...
Su üzerine resim yaptılar önce, kalp çizdiler, şakayık ve karanfil resmettiler. Bir denizci türküsü tutturdular tavlon güvertede, sersefil şîrpençeleri erittiler beyaz hurafeler özgürlüğünde. Renk renk hercâîler, deste deste sünbüller, üftade karanfiller. İlle lâleler... Solmasın, sararmasın diye bunca çiçek, kağıtlara sardılar yapraklarını, dallarıdallarını; Filistin'de bir kuyu Yusuf'u sarar gibi, Yed-i Beyzâ'da asa, denizi yarar gibi... Boynu bükük aldanmalar yıldız yıldız ekildi bahçelere ve kuş dilini bilenler yazdı en eski kafiyeleri suyun üstüne.

Geldiler...
Suya resmettikleri güzelliklerden hâreler ve menevişlerle asalet verip kâğıda, cilt cilt varaklara gülgunî kerrakeler giydirdiler, zahriyelerden şemselere atıldılar; hatimelerde zerefşâna çatıldılar. Sevincinden bulutlarda dolaşıyordu ilk kez kitap olalı kitap. Ayetler, hadisler, kıtalar, beyitler... Kelam-ı kibar ve darb-ı meseller... Hayatın horozlu aynasına vurgun murakkalarla asılırken duvarlara harfler ve kelimeler, en âsûde uykularını uyumak üzere ilk kez yasladılar başlarını bulutlara ve her uyandırılışta bir kez daha zinde yaşadılar hayatı. Siyah ebrûlerini duruben çatıp gamze oklarını âşıka atan dilberler bir ebrûli yaşmak takındılar.

Geldiler...
Çıtalar üzerinde koyu gölgelerde kuruttukları taze ebrûlara mühreyle fön çektiler, zerefşân ile sürme. Ad koydular her birine desen desen ve battalın öbek öbek renklerini hafif bülbül yuvalarıyla tarttılar. Çiçekliler, gelgitler, akkâseler, çifte âherliler... Sen de kılçıklı, ben diyeyim kumlu; sen somaki söyle, ben sünbül duyayım; sen taraklı öğren, ben tarama anlatayım... Sefere gecikmiş tayfalar anlattı yayla göçlerin telli turnalarına Ahd-i Atik efsaneleri buram buram, ve derinliklerinde kayboldu kekeme hüzünlerle ritmik sevinçler.

Geldiler...
Sanatlarını adlarıyla andırmak üzere geldiler ve Ayasofya kürsüsünde Hatip, gül yetiştiren adamın ruhundan Necmeddin oldu ebrunun adı. Yahudi ile Şebek... Hezarfen Edhem, Şeyh Sadık ve Sami'ler... Suda bir Lafza-i celal, kayıtsız aruz adımlarında bir Sa'dâbâd-lâlesi... Sonra bir Mustafa Düzgünman ve gelincik ebrusu, şakayıklar.

Geliyorlar...
Japonya'dan Amerika'ya; Avustralya'dan Ümitburnu'na kadim "Türk kâğıdı"nı bir medeniyet mihengiyle tartarak geliyorlar.
Kalkın ve ağlayın!.. Kaldığı yerden devam etsin rüyalar...

Ebruzen Gülay Sayfasına Hoşgeldiniz:)

Her sanat emek istermiş,her uğraşın kendini belli etmesi  zaman alırmış.Ebru sanatı da öyleymiş işte.Bu işe gerçekten gönül verenler yıllarını harcayarak biyerlere gelirlermiş.Benimkisi nacizane bir uğraş bu yolda küçük adımlar atıyor olsamda severek yapmanın tadı bir başka oysa.İsteyen herkesin kendisi için bir adım atmalarını tavsiye ederim. 



 Bir küçük ayrıntıyı söylemen olmaz tabi ebru yaparken siz siz olun sakın önlüksüz çalışmayın:)
  

Sanatın En Önemli İsimlerinden Hikmet Barutçugil ve Kıymetli Eserleri!


Ebru Sanatına merakı olan herkesin bu sanatkarı tanıması için düzenlediğim sayfa sizlerle.1952 yılında doğan Hikmet Barutçugil, 1973 yılında İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Uygulamalı Endüstri Sanatları Yüksek Okulu’nda tekstil eğitimine başladı. İlk ebru çalışmalarını öğrenciliğinin ilk yılında tanıştığı hat hocası Prof. Emin Barın’ın teşvikiyle gerçekleştirdi. Kendi kendine sürdürdüğü aralıksız çalışmalar sırasında, geleneksel ebruyu öğrenen Barutçugil, 27 yıldır sürdürdüğü bu sanatı, bir bilim gibi geliştirdi. ‘Barut Ebrusu’ diye bilinen yeni bir ebru türü geliştiren Barutçugil, genellikle kâğıt sanatı olarak tanınan ebruyu çok değişik malzeme yüzeylerine uyguladı. Bir çok müzede eseri bulunan Barutçugil, 4. Ebruzenler Kongresi’ni İstanbul’da yönetti. Kurduğu İstanbul Ebru Evi- Ebristan’da M.S.Ü. Geleneksel Türk El Sanatları Bölümü’nde ve Avusturya’da eğitim faaliyetini sürdüren Barutçugil bugüne kadar 54’ü yurtdışı olmak üzere toplam 96 sergi açtı.